Güneşli bir yaz gününde, çalılıklar arasında karnı aç bir tilki dolaşıyordu. Saatlerdir av peşinde koşmuş ama henüz karnını doyuracak bir şey bulamamıştı. Yorgunluk ve açlık onu bitkin düşürmeye başlamıştı. Keskin burnu ve sivri kulakları her zamanki gibi tetikte olsa da, enerjisi giderek azalıyordu. Ormanın kenarında dolaşırken birden muhteşem bir koku aldı. Bu tatlı ve ferahlatıcı koku onu cezbetti ve kaynağını bulmak için izlemeye başladı. Tilki, kokunun geldiği yöne doğru hızla ilerledi ve nihayet bir bağa ulaştı. Gözleri parladı, çünkü karşısında olgunlaşmış, mor, sulu üzümlerle dolu bir asma vardı. Üzümlerin mükemmel görünüşü onu büyüledi. Tam olgunlaşmış üzüm salkımları, güneş ışığında pırıl…
Yazar: admin
Bir Zamanlar Mutlu Bir Ev Çok uzak diyarlarda, ormanların ve çiçekli bahçelerin arasında görkemli bir malikâne yükselirdi. Bu malikânede sevgi dolu bir baba, nazik bir anne ve onların güzel kızları Ella yaşardı. Ella, altın sarısı saçları, derin mavi gözleri ve kalbindeki iyilikle tanınırdı. Küçük yaşta annesinden müzik, edebiyat ve zarafet dersleri alan Ella, hayatın güzelliklerini her an hissederdi. Sabahları kuş sesleriyle uyanır, bahçedeki çiçeklere su verir, evlerinin yakınındaki ormana yürüyüşe çıkardı. Hayvanlarla konuşabildiğini hayal eder, özellikle küçük fareler ve kuşlarla dostluk kurardı. Onun en büyük hazinesi ise annesinin ona hediye ettiği kristal bir ayakkabı tokasıydı. Bu toka, özel günlerde saçlarını…
Ormanın İki Farklı Sakini Geniş ve renkli bir ormanın içinde, birbirinden çok farklı iki hayvan yaşardı. Biri hızıyla ünlü, kendine güveni tam olan tavşan, diğeri ise yavaş ama kararlı adımlarla ilerleyen kaplumbağaydı. Tavşan, ormanın en hızlı koşucusu olarak kendini herkesten üstün görürdü. Uzun kulakları, kısa kuyruğu ve güçlü bacaklarıyla diğer hayvanların arasında dolaşır, hızıyla övünür dururdu. Kaplumbağa ise tam tersiydi. Kalın ve sert kabuğunun altında sakin bir hayat sürer, kimseyle yarışmaz, kendi halinde yaşardı. Her sabah erkenden kalkar, yavaş adımlarla ormanın içinde dolaşır, çiçeklerin güzelliğini, gökyüzünün mavisini ve ağaçların hışırtısını dinlerdi. Onun için hayat bir yarış değil, tadını çıkarılması gereken…
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak diyarların birinde Keloğlan adında fakir ama zeki bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan ismini kafasındaki kellikten almış. Bu yüzden köydeki diğer gençler ona hep alay ederlermiş. Küçük ve eski bir evde yaşlı annesiyle birlikte yaşayan Keloğlan, her sabah erkenden kalkar, annesine yardım eder ve sonra da geçimlerini sağlamak için çeşitli işlerde çalışırmış. Keloğlan her ne kadar fakir olsa da zekâsı ve hazırcevaplığıyla tanınırmış. Köyün en zor problemlerini bile çözer, en karmaşık bilmecelere bile yanıt bulurmuş. İnsanlar her ne kadar onun dış görünüşüyle dalga geçse de, zor durumda kaldıklarında hep Keloğlan’dan yardım…
Mevsimler gelip geçerken, doğanın döngüsünde her canlı kendi yolunu çizer. Ağustos böceği ile karınca hikayesi, yüzyıllardır dilden dile aktarılan, çalışkanlık ve tembellik arasındaki derin farkı anlatan eşsiz bir öğretidir. Çocuklarımıza sorumluluk duygusunu aşılarken, büyüklere de hayatın gerçeklerini hatırlatan bu klasik hikaye, zamansız bir bilgelik sunar. İşte size ağustos böceği ve karıncanın unutulmaz hikayesi… Yazın Sıcak Günlerinde Güneşin en parlak ışıklarıyla yeryüzünü ısıttığı yaz günlerinde, ormanın her köşesi cıvıl cıvıl hayatla doluydu. Ağaçların arasında, çiçeklerin üzerinde, toprakta ve havada – doğanın her parçası kendi dansını sergiliyordu. Bu canlı tablonun içinde, iki farklı karakter kendi hayat felsefesini yaşıyordu: Ağustos böceği ve karınca.…
Eski zamanların birinde, uzak bir diyarda Ali Baba adında fakir bir oduncu yaşardı. Her gün şafak sökerken ormana gider, odun toplar ve bunları pazarda satarak kıt kanaat geçinirdi. Ali Baba’nın Kasım adında zengin bir ağabeyi vardı. Kasım, kentteki en büyük tüccarlardan biriydi ve büyük bir evde yaşıyordu. Ağabeyi Ali Baba’ya hiç yardım etmez, hatta onu kapısından bile kovardı. Sihirli Mağaranın Keşfi Bir gün Ali Baba, her zamanki gibi ormanda odun toplarken uzaktan yaklaşan at sesleri duydu. Korkarak hemen yakındaki kalın bir ağacın arkasına saklandı. Az sonra karşısına güçlü kuvvetli, silahlarla donanmış kırk atlı çıktı. Bunlar, tüm bölgeyi kasıp kavuran korkulan…
https://www.youtube.com/watch?v=TTlNFUGR3Rg&ab_channel=MasallarOku Büyük ve karanlık bir ormanın derinliklerinde, siyah tüyleri güneş ışığında parlayan güzel sesli bir karga yaşardı. Bu karga, ormanın diğer sakinleri arasında sesiyle değil ama parlak tüyleriyle bilinirdi. Aynı ormanda, kurnazlığı ve zekâsıyla ünlü kızıl tüylü bir tilki de yaşıyordu. Tilki sürekli karnını doyurmak için çeşitli yollar arıyor, bazen günlerce aç kalıyordu. Güneşli bir sonbahar gününde karga, köydeki bir evden lezzetli ve büyük bir peynir parçası çalmayı başarmıştı. Peyniri gagasında sıkıca tutarak, ormanın ortasındaki yüksek bir ağacın dalına kondu. Peynirin kokusu ormana yayılırken, karganın keyfi yerindeydi. Yemeğini afiyetle yemeye hazırlanıyordu ki uzaktan gelen ayak seslerini duydu. Tilkinin Planı Açlıktan…
Ormanın Kalbindeki İki Kardeş Eski zamanlarda, büyük bir ormanın kenarında mütevazı bir kulübede yaşayan oduncu bir baba, üvey anne ve onların iki çocuğu vardı. Çocukların adları Hansel ve Gretel’di. Hansel küçük yaşına rağmen cesur ve zeki bir erkek çocuğuydu. Kız kardeşi Gretel ise ince yapılı, altın sarısı saçları olan ve yüreği sevgi dolu bir kızdı. Bu aile, bir zamanlar mutlu bir şekilde yaşıyordu. Ancak ülkeyi saran büyük kıtlık, onların hayatını da derinden etkilemişti. Babaları gün geçtikçe daha az odun satabiliyordu ve evlerinde ekmek bulmak giderek zorlaşıyordu. Geceleri aç yatmak artık sıradan bir hale gelmişti. Korkunç Bir Plan ve Ormanın Derinliklerine…
Sokakların Yalnız Çocuğu ve Kibrit Kutularının Sıcaklığı Kış mevsiminin en soğuk gecelerinden biriydi. Gökyüzünden iri taneli kar taneleri sessizce yeryüzüne düşüyor, sokaklar beyaz bir örtüyle kaplanıyordu. Şehrin ışıl ışıl caddeleri, yılbaşı gecesinin coşkusuyla dolup taşarken, ince giysili küçük bir kız çocuğu sokaklarda dolaşıyordu. Minik elleriyle sıkıca tuttuğu kibrit kutuları, o gün satmak zorunda olduğu tek geçim kaynağıydı. Küçük kızın saçları altın sarısı, gözleri ise masmavi gökyüzünü andırıyordu. Üzerinde ince ve yamalı bir elbise, ayaklarında ise kendisine birkaç numara büyük tahta ayakkabılar vardı. Soğuktan kızarmış burnunu çekerken, titreyen ellerini ağzına götürüp ısıtmaya çalışıyordu. O gün tek bir kibrit kutusunu bile satamamıştı.…
Uzun Saçlı Rapunzel Masalı Bir zamanlar, çok uzak bir diyarda, çocuk sahibi olmayı çok isteyen bir çift yaşardı. Bu çiftin evi, yüksek duvarlarla çevrili büyülü bir bahçeye bakıyordu. Bahçe, çok güçlü bir cadıya aitti ve içinde en nadir bitkiler, çiçekler ve sebzeler yetişiyordu. Bir gün, kadın pencereden bakarken cadının bahçesindeki rapunzel bitkisini gördü. O kadar çekici görünüyordu ki, kadın her geçen gün bu bitkiyi yemeyi daha çok arzuladı. Kocası karısının giderek zayıfladığını ve solduğunu görünce endişelendi. Karısı ona ancak o rapunzelden yerse iyileşebileceğini söyledi. Kocası karısını çok sevdiği için, bir gece cadının bahçesine girmeye karar verdi. Duvardan atlayıp rapunzellerden bir…